Müzisyenlerle Empati Kurduk

Müzisyenlerle empati kurduk dediğimizde, akla sessiz bir ortamda müziği var edebileceğimiz inancı gelmemeli. Öte yandan bir enstrumanın çıkardığı sesleri dinlerken notaları tanıyacak kadar da müzikle vakit geçirdik. Empati kurduklarımızı anlatırken, empatinin ne olduğu ve nasıl kurulduğu konularında fikir beyan etme fırsatı bulmuş olmak, sürdürülebilir bir bilgi arşivi için oldukça faydalı olacaktır…

Müzik Nedir?

Müziğin ne olduğuna dair oldukça açıklayıcı kaynaklar var. Bizim kendi tanımladığımız kadarıyla: kulağa hoş gelen nağmelerin ortaya çıkmasıdır. Müzikle ilgilenmek Empatioart’a çok şey kattı. Hayattaki ritmi yakalamanın ne kadar keyifli hissettirdiğini öğretti mesela. Sanatın ortaya çıkışında varlığını hep hissettiren sancılı süreci tanımlamayı öğretti. Daha fazla yaratıcı olmayı; kalıpların dışına taşmayı öğretti. Biraz daha geniş pencereden bakıp detayları incelemek gerekirse, şu başlıklara göz atabiliriz:

Müziğin Empatioart’a Kattıkları

Müzikle kuşatılmış bir alanın içinde yaşayan insanlar, hayatı arka planda bir nota serisiyle değerlendiriyorlar. Bazen bir yerde gereğinde fazla vakit geçirmenin duygusal faydasını umursuyorlar. Bu sebeple müzik bu ekibin kültürüne temel katkılar yaptı.

Kelimelerle Oynama Motivasyonu Verdi

İçerik üretme süreci her zaman akıcı değildir. İçerik yazarlarının da aşina olacağı gibi kelimeleri sıralarken bir ahenk oluşturmak isteriz. Müzikle birlikte ilham alabileceğimiz tonlamaları bulabiliyoruz. Bazen yeni notalarla birlikte hiç bir arada kullanılmamış güçlü söylemler bile ortaya çıkıyor. Müzik, kelimelere daha fazla vakit ayırma motivasyonunu veriyor bize.

Hayatın Temposuna Uygun Figürler Öğretti

Hiç eşli dans yaptınız mı? Eşli danslarda birlikte bir ritmi yakalamaya çalışırsınız. Bu ritmi yakalamada gelişme kaydettikçe, dans figürlerinde de ustalaşmaya başlarsınız.

Müziğin ritmini yakaladığınızda, o anda çok daha fazla eğlenirsiniz.

Müzikle birlikte öğrendiğimiz figürler yaratıcılığımızı beslediği gibi, verilen kararların hepsinden keyif almayı öğretti. Dinliyor olmanın yanında müzik yapmanın ne demek olduğunu da deneyimlemeye başladık.

Üretim Sürecinde Uzmanlaşmanın Zahmetlerini Gösterdi

Artık 2000’li yıllarda yaşıyoruz. Teknolojinin hayatımızda ne kadar büyük bir değişime yol açtığını anlatmak bile klişe oldu. Etrafımızda ışık ve ses saçan o kadar çok mekanik cihaz var ki; beynimize sürekli bir girdi var. İnsan, buna hemen alışıyor ve artık çıktı vermeyi oldukça azaltıyor. Beyaz bir kağıdın üzerine yazı yazmaya başlamak, resim çizmek için ilk boya darbesini vurmak gün geçtikçe zorlaşıyor. Müzik için de benzer bir senaryo geçerli. Notaları bir araya getirme yolculuğu son derece zahmet çabalar. Var olan bir şarkıyı çalmak, üretmeye başlamak için yeterli olmuyor. Müziği tanıdıkça, bestelenmiş efsane şarkıların gerçek anlamda beceri ve duyguyla ortaya çıktığını görmek birçok anlamda zihin açıcı bir deneyim. Bu, Empatioart’a şunu kazandırdı;

“Beceri ve duyguyu doğru şekilde kombinlediğinde, başarılı sonuç çıkma ihtimali hep yüksektir.”

Fikirler Arasındaki Köprü Oldu

İnsan duyuları birbirini besleyebiliyor. Bir konunun anlatılmasıyla birlikte görsel olarak da desteklenmesi daha akılda kalıcı olmasını sağlıyor mesela. Çokça kelimelerle oynayan bir ekip için müzikle içle dışlı olmak kelime oyunlarında yenilikler bulmak anlamına geliyor. Öte yandan görsel imajı yaratan tasarımcılar için de kelimeleri yorumlama konusunda ortak bir payda oluşturuyor. Ki tasarımcılar için müziğin tonlarının da ayrıca yaratıcılığı besleyen bir anlamı var.

Müzik tüm fikirleri bir arada toplama konusunda etkili bir deneyim sunuyor. Farklı disiplinleri buluştururken, ortak bir payda çıkması konusunda da faydalı sonuçlar doğuruyor. Öte yandan, etki alanı da hızlı bir şekilde gelişebiliyor. Dile dolanan sözlerin, akılda kalan tonlamasıyla kısa sürede bir kitlenin tekrar etmesini bile sağlayabiliyorsunuz. Bu keşfimizle birlikte de Markalara Özel Jingle projesinin üzerine çalışmalara başladık. (Yakında Empatioart’ın özel marka jingle’ını dinliyor olacaksınız.)