Girişimcilerle Empati Kurduk

Türkiye’de kendi işinin sahibi olmak isteyen çok insan vardır, değil mi? Belki de bugün patron olmak isteyenlerin sayısı, patronlardan daha fazla olabilir. Bu kadar çok şirket sahibi olmak isteyen kişinin varlığının sebebi girişimciliğin heyecan verici yolculuğu mu? Sanmıyorum… 

Girişimci Olmak Sebepleri

Mesleğim gereği çok fazla girişimciyle tanıştım ve tanışmaya devam ediyorum. Hepsinin kendine özgü hikayeleri olsa da girişimci olma sebeplerini bazı başlıklar altında toplayabiliriz.

Para kazanmak: İnsanlar çalışırken şöyle düşünüyor: “Bu kadar çok işi yaparken, kazandırdığım paranın yarısından daha azını kazanıyorum. Ben de kendi işimi kurayım ve kendi emeğimin karşılığını alayım.” Çalışanların çoğu kazandığı paranın kat ve kat azını kazanıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu isyanda bir haklılık payı var. Eğer amacınız hep daha fazla kazanmaksa, o zaman işçi olarak amaçlarınıza ulaşmanız zor görünüyor. Öte yandan, başarıyla büyüyen bir şirketin sahibi olarak banka hesabınızı zamanla doldurabilirsiniz.

Üretmeyi sevmek: Evet, bazı girişimciler üretmeyi seviyorlar. En iyi bildikleri şey üretmek olduğu için üretim yapmaya devam ediyorlar. Bir de bu şirketler yeni ürün geliştirdiklerinde, girişimcileri aşırı mutlu oluyorlar.

Yepyeni bir fikir bulmak: Denenmemişi denemek ve kitlesinin henüz nerede olduğunu bilmeden bir fikri girişime dönüştürmek, maceralarla dolu bir yolculuk. Risk ne kadar büyükse, kazanç da benzer oranda artıyor bu girişimlerde. Bu girişimleri hayata geçiren kişileri kumarbaz olarak tanımlıyorum ben. Hayatın elindeki kartları bilmeden, “görüyorum ve arttırıyorum” demek gibi…

İşsiz kalmak: Türkiye çok garip bir yer. İş bulamadığı için dükkan açıp işletenler, aracılıkla kar edip şirketleşenler, ilk arabasını aldıktan sonra araç kiralama şirketine doğru yürüyenler… Bu girişimciler çaresizlikten şirket kurulmuş gibi görünseler de aralarında başarıya ulaşanlar var.

Tecrübeyi sisteme dönüştürmek: Bu motivasyonla girişimcilik yolculuğuna çıkanların başarı ihtimalini diğerlerine kıyasla daha yüksek görüyorum. Kendi alanında hatırı sayılır yılları geride bıraktıktan sonra, uzmanlığını da kullanarak modern süreçler geliştiriyorlar. Eski çalıştıkları şirketlerde çıkardıkları dersleri de ceplerine koyarak kendi şirketlerini kuruyorlar. Seneler içinde kurdukları ilişkileri de şirketinin faydasına kullandığında, işleyen bir sistem ortaya çıkıyor.

Marka yaratmak: Buna aynı zamanda bir oluşum ortaya çıkarmak diyebiliriz. Bir kültür inşa etmek inanılmaz keyifli bir deneyim. İnsanları bir ekosistemde buluşturmak, topluluğun etkisiyle kültürün gelişimini görmek, girişimciler için çok değerli anılar. Bu sırada şirketin değerlenmesi için doğru kararları verme sorumluluğunu üstlenmek zaten girişimciliğin özeti. Empatioart, bu motivasyonla ortaya çıkmıştı.

Şu ana kadar gözlemlediğimiz ve empati kurduğumuz kadarıyla girişimcilerin motivasyonlarını bu başlıklar altında topladım.

Girişimcilerden Neler Öğrendik?

Öncelikle harekete geçmenin kıymetini bir kez daha anladık. Sorumlulukları ötelemenin tüm potansiyel gelişmelerin önünü nasıl tıkadığını görmeye başladık. Ötelenen sorumluluklar sadece zaman kaybı olmuyor. Son tarihi gelen çalışmalar, çalışanların üzerinde motivasyon kaybına neden oluyor. Artık işin kalitesi ve sunduğu deneyim öncelik olmuyor. Zamana yetişmek, kalitenin önüne geçiyor. 

İşi sahiplenmeyi öğrendik. Ben şahsen önceki çalıştığım şirketlerden birinde sahiplenme kavramını sıklıkla duyuyordum ama girişimci olunca ne demek istendiğini tam olarak görmeye başladım. Girişimcilikle birlikte Empatioart, karşı taraftan bir talep bekleme hatasını yapmayan bir ajans niteliği kazandı. Kafamızda sürekli türlü pazarlama kampanyaları dönüyor. Bazen biz müşterilerimizi sıkıştırıyoruz: “Haydi zamanı geçmeden bu ürüne daha fazla enerji harcayalım.” İnanın ki bu iletişimden tüm marka sahipleri memnun oluyor. Kendi şirketinin bir pazarlama departmanı varmış gibi karşılıklı güven inşa ediyorlar. Sorumluluk veriyorlar. Pazarlama ekibinin işini minimum düzeyde karışıyorlar.

Çevremizin fırsatlarla dolu olduğunu hep okuyorduk, dinliyorduk, biliyorduk. Girişimcilerle empati kurduktan sonra bu fırsatları görmeyi ve kullanmayı öğrendik. Bununla birlikte farklı projeler arasında köprüler oluşturmaya başladık. Odağımızı genişlettik ve aynı anda birden fazla markanın faydalanabileceği pazarlama çözümleri üretme refleksi geliştirdik.

Girişimcilerle kurduğumuz empatinin bize en büyük katkısı ise diğer disiplinlere eğilmeyi öğrenmemiz oldu. Empatioart’ta sadece pazarlamayla ilgili araştırmalar yapmakla kalmıyoruz. Finans, sosyoloji, sanat gibi alanlardan da besleniyoruz. Girişimcilerin çoğunun bu eğilimi olduğunu gördük. Özellikle düzenli olarak finans haberlerini takip ediyorlar. Yaratıcı insanlar olarak biz sadece finansla yetinemezdik.

Girişimciler amaçları olan insanlardır. Genelde hedeflerine doğru ilerleme içgüdüsüyle kararlar verirler. Bazıları kumar oynarken, bazıları da yıllarını harcadıklar planlarını hayata geçirirler. Başarılı ya da başarısız olmaları fark etmeksizin, girişimcilerden öğrenilecek çokça ders var. Biz bu dersleri özümsemek için empatiyi bir araç olarak kullanıyoruz. Siz de isterseniz kullanabilirsiniz.