Herkesin yolu sanayiye en bir kere düşmüştür. Üretmenin yanı sıra tamir ve bakım gibi ihtiyaçlar burada karşılanıyor. Dışarıdan bakıldığı empati kurulması çok zor görünse de sanayicilerle empati kurmak, şimdiye kadar tecrübe ettiğimiz en pürüzsüz süreçlerden biriydi. Neden mi?
Sanayide Yardımlaşma Kültürü Var
Sanayi kültürü, kurumsaldan çok farklı. Sanayide çalışanlar yıllarca okullarda dirsek çürütmüş insanlar değiller. Genç yaşta enerjisini belli bir konuda uzmanlaşmaya harcama kararı vermiş insanlar. Tamamen farklı bir yol, farklı bir disiplin. Bu da sanayicilerin farklı yetenekler geliştirmelerini sağlıyor.
Hızlı kararlar veren her insanda olduğu gibi sanayiciler aksiyona inanıyorlar. Aksiyona inanan ustalar arka planda dönen operasyonlara enerji ve bütçe olarak yatırım yapmıyorlar. Karşılarına çıkabilecek ihtiyaçları öngörmek ya da stratejik planlar yapmak gibi alışkanları yok. Onun yerine; tüm sanayiciler bir komünite olarak hareket ediyorlar. Sanayide rekabet kurumsaldan çok farklı. Herhangi bir parçaya ihtiyaç olduğunda paylaşıyorlar, işçilik konusunda sorun yaşadıklarında birbirlerine yardımcı oluyorlar. Ve tüm iletişimi telefon aramalarıyla sürdürüyorlar. Kurumsalda yetişmiş biri olarak, insan keşke kurumsalda da bu tür bir yardımlaşma kültürü olsaydı diye umuyor…
Sanayiciler İş Biticidirler
Sanayide strateji yerine aksiyon var. Sorun ve çözümle işler tamamlanıyor. Sanayicilere sorun vermediğiniz sürece herhangi bir enerji harcamıyorlar. Sorunu gördükleri anda çözüme odaklanıyorlar. Çözümü biliyorlarsa hemen uyguluyorlar, bilmiyorlarsa çözümü arıyorlar. Çözüm arayışında o kadar özgüvenliler ki karşılarına çıkan tüm sorunları sahipleniyorlar. Sorunları bir şekilde çözmenin yolunu da buluyorlar. İyi ya da kötü sorunu hep çözüyorlar.
Ürünün Kendisini Pazarladığını Savunuyorlar
Kaliteli ürün kendini pazarlar. Sanayiciler tam olarak bu şekilde düşünüyor. Üreticiler de ortak paydaları burada buluşuyor. Üreticiler de ürünlerine güvendiklerinde pazarlamaya ihtiyaçları olmadığını savunuyorlar. Empatioart olarak, onlarla ayrıştığımız nokta da burası. Ürün iyi olmadığında pazarlama operasyonları tek başına sürdürülebilir bir iş modeli ortaya çıkaramaz. Pazarlamayla desteklenmeyen üretim de yeteri kadar geniş kitlelere ulaşamaz. Günümüz dünyasında rekabetin yüksek olduğu gerçeğini kabullendiğimizde, markaların ürünlerini daha geniş kitlelere ulaştırmak için pazarlamaya enerji harcamaları gerekmekte. Kaliteli ürünü geniş kitlelere ulaştırdığımızda markanın büyüme yolculuğunu sürdürülebilir hale getirdiğimiz gibi, insanların yaşam standartlarını yükseltmek adına da faydalı adımlar atabiliriz.
Sanayide İletişimi Güçlü Olanların İşi Büyüyor
Sanayicilerin hızlı aksiyon alanlar ve iş bitiriciler olduğunu biliyoruz. Bu becerilerinin arasına güçlü bir iletişim disiplini eklediklerinde çözüm üretme becerileri daha bütünleştirici bir hal alıyor. Tüm üretim ve pazarlama süreçlerini yönetebilen ve işinde uzman insanlar oluyorlar.
İletişimi güçlü olan sanayicilerle birlikte çalışmak bizim açımızdan da başarıya ulaşan markalar hazırlamak için fırsatlar doğuruyor. Hem bizi besleyebiliyorlar hem de bizim sunduklarımızı algılayıp geliştiriyorlar. Stratejiyi bilgileriyle güçlendirip, şekillendiriyorlar. Kısacası;
“Sanayide yetişmiş ustaların sorumluluk aldığı senaryolara ihtiyacımız var. Hem üreten hem de geliştiren insanlar, gelişimi çok hızlı körüklüyorlar.”